Kültür Sanat
Giriş Tarihi : 09-08-2012 19:17

BOĞAZİÇİ OTOBANA BENZİYORDU

........

BOĞAZİÇİ OTOBANA BENZİYORDU
Yelken sporunun gelişmesi ve geniş kitleler tarafından daha çok ilgi gösterilmesi açısından sayısız hizmetleri bulunan Türk Yelken Vakfı; bu kez de 'Osmanlı Döneminde Kayık ve Yelken Yarışları' konulu çok önemli bir konferansa ev sahiplğiu yaptı. İstanbul Caddebostan Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen konferansa, Deniz Müzesi Komutanı Kurmay Albay Ali Rıza İşipek ve İstanbul Yelken Kulübü Onursal Başkanı ve Türk Yelken Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Erol Türkmen'in yanı sıra, yelken sporuna gönül vermiş çok sayıda ünlü sima katıldı. Konferansta bilgi yüklü bir sunum yapan Deniz Müzesi Komutanı Kurmay Albay Ali Rıza İşipek, karayolu taşımacılığının hiçbir biçimde yaygın olmadığı Osmanlı döneminde, özellikle İstanbul gibi bir kentte, denizin; yegane ulaşım aracı olduğunun altını çizerek, 'O zamanlar, deniz tam bir kayık cennetiydi. Kayık; zaten kelime itibarıyla da, 'Kaymak' fiilindten türemiş ya da türetilmiş bir sözcük. İstanbullu kayığı çok severdi, 13 çiftli 'Saltanat Kayıkları' ve onlara eşlik eden piyadeler dışında, kenti içi taşımacılık yapan on binlerce kayık vardı. O dönemde tespit edilebilen ve taşımacılığın yanı sıra, saray personeline hizmet veren, kömür taşıyan, çöp taşıyan, gıda taşıyan kayıklar da dahil olmak üzere, on altı bini aşkın yelkenli ya da kürek çekerli kayık vardı İstanbul'da. Boğaziçi adeta bir otoban gibiydi. O kadar ki, gün geçmiyordu ki, bir kayık kazası olmasın ve bu zabıtlara geçmesin. Hatta, bazen kayıkların, yabancı gemilerle çarpıştığı olur, kimi zaman da bu bazı diplomatik krizlere bile yol açardı' şekinde konuştu. Sarayın da, neredeyse iki-üç günde bir deniz taşımacılığı ya da kayık seyirleri ile ilgili ferman yayınladığına da dikkat çeken Deniz Müzesi Komutanı Kurmay Albay Ali Rıza İşipek, sözlerine şu şekilde devam etti: 'Bu fermanlar, bilimsellik ve denizcilik terimleri içeren tam bir akademik yaptırımlardı. Ama halk, başka seçeneği olmadığı için, denizcilik terimlerine o kadar hakimdi ki; abartı değil, neredyese kendini bilen tüm İstanbullu bu fermanlarda ne yazdığnı anlayacak kapasiteye sahipti. İnanın, rüzgarları, manevra açılarını, seyir derecelerini bilmeyen İstanbullu yok gibiydi. Kayık, İstanbullu'nun bir kültürüydü, günlük bir parçasıydı...' Şarkılara ve edebiyata yansıdı Türk Yelken Vakfı'nca düzenlenen 'Osmanlı Döneminde Kayık ve Yelken Yarışları' adlı konferansta, İstanbul halkının kayık ile yaşam kültrü konularına da değinen Deniz Müzesi Komutanı Kurmay Albay Ali Rıza İşipek; rengarenk kayıklarla; İstanbul'un bir renk cümbüşü haline geldiğini de dile getirdi. İstanbul'un Tophane'den Rumeli Feneri'ne, Salacak'tan Anadolu Feneri'ne kadar, dünyanın en zengin deniz caddesi konumunda bulunudğunun o dönemlerden keşfedimiş olduğuun altını da çizen Deniz Müzesi Komutanı Kurmay Albay Ali Rıza İşipek, şunalrı söyledi: 'Kayıklar ahenk içinde, Haliç'i, Boğaziçi'ni, Moda ve Ada kıyılarını renklendirirdi. En meşhur kayık sefa yeri, önceleri Kağıthane Deresi ve Haliç'ti. Kağıthane'den çıkan kayıklar, bazen Haliç'e, hatta bazıları Moda ya da Adalar'a, ki o zaman meşhur olan Heybeli ve Büyükada'ydı; oralara kadar giderelrdi. Gidemeyenler ise, masmavi denizdeki kayık ahenkini, Fener ya da Balat kıyılarından izlerlerdi. Patrona Halil İsyani ile, Kağıthane Deresi kapatılınca, yeni sefa yeri, Göksu ve Ada Sahilleri oldu. Öyle ki, bu durum; bugün bile bazı muski ve edebi eserlerde kendini fazlasıyla gösterir. Yabancı yazarlar bile, kayıklarla yaratılan bu ahenki göz ardı edemedi...' Yarışlar birincil öncelikteydi Deniz Müzesi Komutanı Kurmay Albay Ali Rıza İşipek, İstanbul'da düzenlenen kayık ve yelkenli yarışlarının; kent etkinilk kültürünün en önemli parçası olduğnu da hatırlattı ve şunları söyledi: 'Bu önemi, 'En önemlilerinden biri' olarak değil, 'Birincil öncelikli önemli olay' şeklinde açıklamak doğrudur. Zira o gün, İstanbul güne erken uyanır, insan taşıyan kayıklar, sahillere erkenden yanaşır, insanlar en şık elbiselerini giyerler, etkinilkleri kendilerine ayrılan yerlerden izlerlerdi. Zaman zama kayıklaran da izlenirdi ama, asıl görülmeye değer olan, kayıkların bir çizgi hailnde parkur oluşturarak, yarışacak kayıklara selam dururcasına boy göstermeleriydi. Şunu ifade etmek doğru olacaktır ki, en güel yarış seyir yeri, Moda'ydı, zira yüksek tepelerden, yarışan kayıklar muhteşem izlenebilirdi. Birçok kategoride düzenlenen yarışların ödülü, altın para olduğu kadar, madalya ya da kupa da olabiliyordu. Saray erkanının da ilgisi tabii ki büyüktü yarışlara ve hatta her devrin Bahriye Vekili, padişaha; yarışların nasıl geçtiği konusunda ayrıntılı rapor, yani 'Tekmil' verirdi. Yine unutmaylım ki, her yarış sonu, o bölgeedki en önemli gazinoda, yarış sonrası bir gece düzenlenir ve eğlenelirdi. Yine belirtelim, yarışları izlemeye gelenlerden, izleme yeri konumuna göre par da alınırdı, haliyle; balangıç ve varış noktası yakınındaki yerler, en pahalı yerlerdi...' BOĞAÇ YÜZGÜL/AJANS TÜRK HABERLER
AdminAdmin